Bağırsak Temizliği

Mikrobiota bağırsaktaki bakteri, virüs ve parazitlerin toplamına verilen bir isimdir. Giderek artan kanıtlar, bağırsak mikrobiotasının nöropsikiyatrik hastalıkların oluşumundan sorumlu tutmaktadır (1). Bültenimizin bu bölümünde bağırsak ve beyin arasındaki etkileşim üzerinde durulacak.

Bağırsak beyni nasıl etkiliyor ?

Bağırsaklar artık ikinci bir beyin olarak görülmektedir. Beynimizde 80 milyar sinir hücresi var ikenbağırsaktaki sinir hücresi sayısının 500 milyon olduğu kabul edilmektedir. Bağırsak ile beyin arasındaki iletişim birkaç farklı yoldan çift yönlü olarak sağlanır. Bağırsakta üretilen hormonlar, bağışıklık hücreleri, mikrobiota, mikrobiotanın ürünleri (GABA, seratonin, kısa zincirli yağ asitleri) ve beyinden bağırsağa gelen vagus isimli sinir iki organ arasındaki başlıca iletişim yollarıdır (Şekil 1).

Bağırsak sızdırma hipotezi

Bağırsaktan kan dolaşımına, zararlı maddelerin geçişini engelleyen bariyer adını verdiğimiz bir yapı vardır. Bu bariyer sıkı bağlantı proteinleri, mukus tabakası, savunma hücreleri ve faydalı bakterilerden oluşur (1, 2).

Bağırsaktaki bariyerin bozulması ve bağırsak geçirgenliğinin artışı bu gün otizm, dikkat eksikliği, hasas bağırsak sendromu, astım, multipl skleroz, depresyon, anskiyete, Parkinson, Alzheimer hastalığı gibi pek çok hastalığın temelin yer aldığı ileri sürülmektedir (şekil 2).

Bağırsak hücrelerini sıkılaştıran, bir arada tutan geçirgenliği azaltan proteinler vardır. Bu sıkı bağlantı proteinleri: claudin, occludin, tricullulin. (2, 3).

Bağırsaktaki bu proteinler gebeliğin ilk 10.hafta görülür, ilk 3 ayının sonunda gelişir. (3, 4). Doğum sonrası bağırsak bariyerinin gelişimi, beslenme şekli ve içeriğinden etkilenerek devam eder (5, 6). Bu gelişim mikrobiotanın gelişimi ile paraleldir. Mikrobiota 3 yaşında erişkin düzeyine ulaşır (7). Mikrobiotanın gelişiminde etkili diğer faktörler doğum şekli, doğum zamanı, antibiotik kullanımı, beslenme şekli, aile üyeleri ve ev içi hayvanlar ile karşılaşmadır. (8-12). Mikrobiotanız kötü ise bağırsak bariyerinizde kötüdür.

Ruh hali, depresyon ve saldırganlık durumunun kontrol edilmesinde görev yapan Serotonin beyin-barsak mikrobiota aksında önemli bir sinyal molekülüdür (13). Sindirim sistemi sekresyonları ve sinyallerinde önemli rol oynar (14). Bağırsaktaki enterokromafin hücreler serotonin (5-HT) için kaynak hücreleridir (15). Mukozal serotonin bağırsak geçirgenliğinin ayarlanmasında doğrudan rolü olduğu gösterilmiştir. 5HTP, 5-HT nin öncülüdür, bağırsak geçirgenliğini azaltır. Bağırsak mikrobiotası 5-HT sentezini ve sekresyonunu regüle eder (16). Tüm vücutta üretilen serotonin büyük çoğunluğu (%95) bağırsakta, çok azı (% 5) beyinde üretilir. Serotonin artışı yapan depresyon ilaçlarının sindirim ile ilgili yakınma oluşturması bundandır.

İlginç bir bilgi: Beyin kan bariyeri, bağırsak bariyeri ile aynı proteinlere sahip

Bağırsakta olduğu gibi plasenta ve beyinde de benzer bir bariyer vardır (17). Bağırsakta olduğu gibi kan beyin bariyerinin yapısında sıkı bağlantı proteinleri vardır. Hücreler arası geçirmezliği sağlar. İlginçtir, bu proteinler bağırsaktaki proteinler ile aynıdır (18). Beyin bariyerinin de sıkı olması gerekir. Ancak bağırsak bariyerindeki değişimlerden beyin bariyeri de olumsuz olarak etkilenir.

Bağırsak yüzeyini kaplayan mukus tabakası da barsak bariyeri için önemli

Kalın bağırsaktaki mukus tabakası iki kattan oluşur. Fiziksel bir bariyerdir. Bu tabakalardaki mukus glikozilenmiş jel yapısından bir proteindir. Mukus tabakası sekretuar IgA antikoru ve hücrelerden bakterilerin geçişini önleyen antimikrobial peptidler içerir. Mukus tabakası goblet hücreleri tarafından yapılır, iç tabaka her saat yenilenir (19) (Şekil 2). Bu dinamik süreçlerin sağlıklı yürümesinde yine mikrobiotanın ciddi bir etkileşimi vardır (20, 21).

Bağırsak bakterileri strese olan cevabımızı belirliyor

Bebek iken bağırsak mikrobiotasının gelişme gösterememesi veya daha sonradan kötü yönde değişme göstermesi bağırsak-beyin iletişimindeki sinyal yolunu etkiler. Bu durum erişkinde stres ile ilgili hastalıklara eğilim yaratabilir (22). Mikrobiotadan yoksun hayvalarda anksiyetenin daha az görüldüğü, ancak stres ile karşılaşınca hormonal cevabın aşırı olduğu gösterilmiş (23). Mikrobiotanın en belirgin etkileri yaşamın erken dönemlerinde beyin gelişimi döneminde olur (22).

Stres bağırsak geçirgenliğini artırabilir, kötü mikrobiota strese vücudun tepkisini artırabilir

Stres bağırsak geçirgenliğinin gelişim yönünü etkileyerek bağırsağı geçirgen hale getirebilir (24, 25 ). İnsan çalışmaları strese cevap olarak anlamlı yükselmiş kortizol yanıtının özellikle kalın bağırsak permabilitesini bozduğunu göstermiştir (26, 27). Stresin beyinin hipotalamus-hipofiz bölgesi ve otonom sinir sistemi üzerindeki etkileri probiotiklere duyarlıdır (28). İnsan çalışmaları strese cevap olarak anlamlı yükselmiş kortizol yanıtının ince bağırsak geçirgenliğini artırdığı gösterilmiştir.

Spastik (İritabl) bağırsak sendromunda (IBS) stres ile ilgili fonksiyonel beyin-barsak mikrobiota aks hastalığıdır. IBS de bağırsak geçirgenliği artmıştır. IBS hastalarının büyük bir çoğunluğu depresyon ve anksiyete içindedir (29, 30). Gastrointestinal semptomların şiddeti ve sıklığı artıkça psikiyatrik semptomlar da artar. Firmicutes:Bacteroides oranının değişmesi irritabl bağırsak sendromu ile ilişkilidir. Oran artıkça depresyon artar (31).

Bağırsak mikrobiotası vücudun savunma hücrelerini uyararak bağırsak geçirgenliğini artırabilir

Vücudun savunma sistemi (immun sistem) ile mikrobiota ve bağırsak bariyeri arasındaki ilişki yaşa boyu sürer. Bağırsak mikrobiotasındaki kötü yöndeki değişiklikler savunma hücreleri üzerinden bağırsak geçirgenliğini artırabilir. Kronik düşük düzey iltihabi reaksiyon, ruh halimizi ve beyin fonksiyonlarımızı olumsuz etkiler (32).

Mikrobiyota ile immun sistem arasındaki ilişki bununla sınırlı değildir. İmmun sistemin bağırsaklardaki temel hücrelerinden biri olan dendritik hücreler uzantılarını bağırsak hücreleri arasından barsak lümeni içine uzatırlar ve lümendeki bakterileri ve onların ürünlerini toplarlar. Bu içerik lenf bezlerinde diğer hücrelere aktarılır. Bu hücreler kan dolaşımına katılırlar ve kan beyin bariyerini aşarak beyne geçebilirler. Bu durum nöronların elektriksel aktivitesinde değişiklikler yapar (33). Bu cümle kısaca anlatmak istediğim bağırsaktaki savunma hücresi bağırsaktaki bakterilerin ürünlerini alıp, beyin hücrelerine taşır ve bu durum beyin hücrelerini etkiler.

Bakterilerin ürettiği kısa zincirli yağ asitleri faydalı da olabilir zararlı da

Mikrobiota birkaç bioaktif metabolit (polisakarid, seramid, nükleik asit, kısa zincirli yağ asitleri) üretir ( 34, 35). Kısa zincirli yağ asitler (butirat, asetat, propionat) nörohumoral sinyal molekül özelliğine sahiptir. Bağırsakta kolonize olmuş bakterilerin ürettiği kısa zincirli yağ asitleri (butirat) ön beyin ve hafız bölümünde (hipokampus) yer alan bariyeri sıkılaştırır ve bu durum zekamızı ve öğrenmemizi iyi yönde etkiler (36).

Kısa zincirli yağ asitlerinin obeziteyi önleyici etkisi

Butirat ve propionat obeziteyi önleyici etkiye sahiptir. Butirat kalın bağırsak hücrelerinin beslenmesinde kullanılır. İnsulin duyarlılığını artırır, iştahı azaltmadan obeziteyi önler. Bağırsak geçirgenliğini azaltır. Propionat kolesterol sentezini inhibe eder, yağ dokusunda resistin hormonunun (Kötü kolesterolü artırıcı özelliğe sahip) salınımını azaltır. Her iki yağ asiti, bağırsaktaki iştah kesici hormonlar ve leptin üzerinden kiloyu kontrol altında tutar. Bağırsakta Bakteriodes, Firmicutes ve Actinobakteria olmak üzere 3 bakteri grubu bulunur. Obezitede bakteriodes grubu azalırken, firmicutes ve actinobakter grubu artar (37, 38). Diyet yapıyorum ama zayıflayamıyorum diyen pek çok insan için bu bilgiler önemli olabilir.

Kısa zincirli yağ asitlerinin otizim üzerine olumsuz etkisi

Otistik farelerde bir bakteri metaboliti olan 4-etilfenilsülfat düzeyi serumda yüksek saptanmıştır. Bu maddenin normal farelere verilmesiyle otistik davranışların ortaya çıktığı gözlenmiştir (39). Bu olağanüstü deney ve elde edilen çarpıcı sonuç Nature dergisinde önemli bir gelişme olarak bilim dünyasına duyurulmuştur (40). Otistik çocuklarda bifidobakter türlerinde düşüklük, lactobacillus türlerinde yükseklik (41) ve ayrıca bacteroides türlerinde de yükseklik (42) saptanmıştır. Yüksek karbonhidratlı beslenme sonucunda bağırsaklarda kısa zincirli yağ asitlerinin üretiminin arttığı ve bunların sistemik dolaşıma karışmasıyla otistik davranışlara neden olduğu yönünde görüşler de vardır (43).

Polifenoller

Polifenoller flavanoidler ve nonflavanoidler olmak üzere 2 gruba ayrılır. En büyük grubu flavanoidler oluşturur. Alınan polifenollerin % 5-10 u ince barsaktan emilir. Geri kalan hiç değişmeden kalın barsağa geçer. Burada barsak bakterileri tarafından enzimatik olarak parçalanır ve molekül çapları küçülür ve absorbe edilir (44-46). Kalın bağırsakta 1 gram feçeste 500-1000 çeşit bakteri türü vardır. Bununla birlikte yalnızca birkaç bakteri türü (E.coli, Bifidiobakterium, Laktobacillus, Bacteriodes) fenolleri metabolize eder (47). Polifenoller paslanmayı, kanseri, yağlanmayı, diyabeti önleyici ve nöronları koruyucu etkiye sahiptir (48-54). Bununla birlikte polifenollerin bağırsak mukus salgısını artırarak bağırsak bariyerini güçlendirdiği bilinmektedir.

Kalın barsakta emilmeyen flavanoidlerin % 90-95 i bakteriler tarafından parçalanır. Oluşan ürünlerin farklı etkileri vardır (55). Şarap, çay ve çikolata flavonoid açısından çok zengindir. Kakoa diyetinin Bacteroides, Clostridium and Staphylococcus gibi zararlı bakteri türlerini azalttığı görülmüştür (56).

Flavanoid olmayan polifenol bileşikler (tannin) çilek, ahududu, ceviz, şarap ve narda bol bulunur. Elagitaninler barsak lümeninde bakteriler tarafından ellagic aside metabolize edilir. Kalın barsakta elagitaninler tekrar metabolize edilirler. Tüm fenolik bileşikler ya feçesle atılır, ya da kalın barsakta emilir portal dolaşım ile karaciğere gelir burada metabolize olur ve kan dolaşımına geçer.

Bağırsaklarımızdaki bacteriodes / firmicutes oranının azalması istenmeyen bir durumdur. Polifenoller barsak mikrobiotasını değiştirir, bacteriodes / firmicutes oranını dengeler. Yamakoshi ve arkadaşları (57) 2 hafta süre ile üzüm çekirdeği tüketen erişkinlerde bifidobakterilerin sayısının artığını göstermiştir. Bununla birlikte günümüzdeki laboratuar çalışmalarında çikolata, yeşil çay, frenk üzümü veya üzüm çekirdeğinin bağırsak mikrobiotayı modüle ettiği clostriumu bakterisini azaltırken, laktobasillius sayısını artırdıkları görülmüştür (58-61). Bu nedenle özellikle nöropsikiyatrik yakınmaları olan hastaların polifenolden zengin gıdaları alması önerilir.

BESLENME BÜLTENİ