AĞRI DOST MU DÜŞMAN MI?

Dr Frank Vertosick ağrıyı anlatırken farketmiştik. İnsan ne kadarda narin ve kırılgan bir canlı. Bir gün yemek yemezsek gözümüz dönüyor. Ancak çok dar bir ısı aralığında kendimizi rahat hissediyoruz; bedenlerimizi giysilerle koruyoruz; ayaklarımızı koruyucu ayakkabıların içinde tutmazsak küçücük bir çakıl taşına el kol hareketi yapıp dakikalarca söyleniyoruz, günün büyük bölümünü, bizi atmosferik etkilerden koruyan korunaklı çatıların altında geçiriyoruz. Yiyeceklerimizi pişiriyor, terbiye ediyoruz; aksi halde sindirmemiz mümkün olmuyor. Havamızı kokulardan temizliyoruz, başımızı ve gözlerimizi güneşten koruyoruz, banyo sonrası rüzgardan sakınıyoruz. Üstelik bunları tarihin başlangıcından beri çeşitli biçimlerde yapıyoruz. Yani fiziksel açıdan diğer canlılarla kıyaslandığında tam bir muhallebi çocuğuyuz. Peki bu kadar narin ve kırılgan olmamız bizi diğer canlılardan daha avantajlı ve özel kılabilir mi? Bunun bizi hayatta tutmak için özel bir önemi var mı? Veyahut ta biz bu dünyaya çile çekmeye geldik deyip konuyu kapatalım mı? Şaşıracaksınız ama ben kırılganlığımızın bizi avantajlı kılacağı konusu üzerine bu yazıyı bükmek için biraz çaba harcayacağım. Yani ızdırabı erkenden hisseden bu donanımsal özelliğin bizi diğer canlılardan daha avantajlı hale getirdiğini iddia ediyorum. Ağrı diğer tüm canlılardan daha gelişmiş ve hassas bir sürümünü insan vücudunda barındırıyor. Yüz binlerce kilometrelik bir kablo; gece gündüz çalışan bir alarm sistemi düşünün azcık rahatsız edilsin hemen ötüyor. Bu kadar kablo bu hassas yapıyı bu narin organizmayı korumak için adeta nöbet tutuyor. Herhangi bir olumsuzluğu bize ağrı olarak gönderiyor ki topuğun ağrıyorsa basma ki yaran iyileşsin, omuzun ağrıyorsa ağrıya neden olacak şekilde kullanma ki travma artmasın, başın ağrıyorsa uyu ki hormonlar resetlensin, karnın ağrıyorsa büzül ki karın fasyası gerilmesin, boynun ağrıyorsa döndürme ki sinire bası olmasın gibi. Yani ağrı vücudumuzda kendiliğinden ortaya çıkan bize düşman ,acımasız, modern tıbbın mucizevi kapsülleri olmadan ehlileştirmenin mümkün olmadığı sinsi bir duyu değildir. Bir diyeceği vardır.Bir dost gibi kapımızı çalar ki bu dosta düşman gibi davranırsak zıvanadan çıkar. Biraz ağrının dilinden anlamak ona kulak asmak bazen oldukça büyüyebilecek bir travmayı daha oluşmadan püskürtmek için yeterlidir. Bu çok gelişmiş illete bu kadar övgü dizdikten sonra zıvanadan nasıl çıktığını anlatayım size. Bir boyacı düşünün, haliyle duvar boyayarak ekmeğini kazanıyor. Nedendir bilmiyor bir omuz ağrısı tünüyor işini yapmak bir ızdıraba dönüşmeye başlıyor.. Hatta zaman geçtikçe değil boya yapmak direksiyon simidini çevirmek , vitesi değiştirmek, üstünü değiştirmek gibi kolay işleri yapamaz hale geliyor. Zaman daha da geçtikçe gece ağrıları da başlıyor. Başlangıçta üzerine yatmayarak, üstünü değiştirirken eşinden yardım alarak, boya yaparken ağrı kesici alarak durumu idare etmeye çalıştıysa da durum daha iyiye gitmiyor. Para kazandığı işini iyice ihmal ediyor ;endişe ve kaygı bulutları tepesinde çoktan dolanmaya başlamış ve bu belirsizlik onu çok üzüyor. Artık durumla yeteri kadar tek başına cebeleştikten, bu kadar vakit ve enerji israf ettikten sonra bir doktorun kapısını çalma zamanı geliyor. Doktor gerekli muayene ve tetkiklerden sonra "impigement" tanısı koyuyor. yani kısaca omuzu 90 üzerine kaldırdığında iki kemik arasında bir kas uzantısının sıkışma sendromu. Neden ve durum iyileştirilmediğinde kas uzantısı hareketin tekrarlanmasıyla kopmaya başlar. Ağrı kesiciler ve yangı dindiriciler ile fizyoterapiste yönlendiriliyor. Doktoru aynı zamanda bir şekilde bu probleminin nedenini bulup ona yönelik bir tedavi süreci başlatıyor. Fizyoterapist malum hareketleri iyileşme sürecinde nasıl dikkatle yapması gerektiğini anlattıyor; hastaya yapması gerekenlerle beraber yapmaması gerekenlerin ne olduğunu, günlük yaşamda hareketleri nasıl kompanse edeceğini izah ediyor. En az 21 gün boya yapmamasını yapacak olursa eğer omuzunu nasıl koruyabileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Ağrı kesicileri almadan sabah ve almadan akşam egzersizlerini yapması gerektiğini ağrı kesiciler ile hareketin sınırlarını bulamayacağımızı bu nedenle omuza daha fazla zarar verebileceğinden güzelce bahsediyor. Hasta her söyleneni yapıyor. İyileşme hızını artırabilmek için beslenmesine de dikkat ediyor. Sonuç; hasta 96 saate kalmaz ağrılardan kurtuluyor. 25 gün sonra söylenen şekilde vücudunu ergonomik kullanarak ağrı sınırları içerisinde boya yapmaya başlıyor. 1 ay içerisinde de normal yaşamına ve ağrısız duruma geri dönüyor. Bu iyi senaryo ama her zaman bunun bu şekilde geliştiğini söyleyemem. Diğer senaryoya dikkat edin. Hasta doktora başvuruyor ve ağrılardan bir an önce kurtulmak istediğini, uzun süredir zaten ağrı kesici aldığını, bunun kolay bir yolu olup olmadığını soruyor. Doktorda fizik tedavi öneriyor. Fakat hasta buna zamanının olmadığını ertesi hafta başlamış olduğu inşaatı teslim etmesi gerektiğini söylleyerek bu öneriden sıyrılıyor. El mahkum doktor uzun süre bu ızdırabını hissetmeyeceği bir ağrı kesici antienflematuar iğne yapıyor. Bir mucize ertesi sabah mutlu ağrılardan kurtulmuş işe gidiyor. Bir kaç ay sadece çok çalıştığında hafifçe sızlıyor fakat bundan şikayetçi olamazdı büyüleyici bir şekilde bir günde ağrılarından kurtulmuştu. Hem doktor ona bir telefon kadar uzaktı; tekrar etse iğneden korkan kim yine yeniden hazırdı. Fakat zaman daha da geçtikçe eskisinden daha da yoğun bıçak saplanır gibi bir ağrıyla doktora yeniden müracaat ediyor. Bir tetkik daha o da ne bu hastalık ilerliyordu bu sefer kas uzantısı yırtılmıştı!. Yeniden iğne, fizik tedaviye başvurma zamanlaması harika! Daha güçlü ağrı kesiciler, doktor nasıl söyleseydi uzun sürecek bu iş, durum kötü. Sonuç:" bu omuz ağrısını 3 yıldır çekiyorum, gitmediğim doktor kalmadı ameliyat diyen oldu fizik tedavi ağrımı biraz azalttı fakat tendon yırtılmış çare olmadı". Tanıdık bir şeyler bulabildiniz mi? Bir dolu doktora gideriz, her biri bir diğerinin söküğünü diker. Sonuçta ne kadar fazla kaynaktan su içilirse o kadar isabetli bir iş yapıldığı zannedilir. Bazen problemi çözmek için küçücük bir önlem, ufacık bir bilgi kırıntısı yeterlidir. 96 saatte ağrının geçtiği geçmesiyle beraber ağrıyı uyandırmadan dikkatle ve bilgiyle geçirdiğimiz 25 gün bundan böyle bize onlarca yeni inşaat boyama şansı verebilirdi. Diğer taraftan ağrının müzminleşip santralize olduğu 3 yıl. Yüz ifadesi mimikler bile değişmiş. Ağrılı, mutsuz geçen bir 3 yıl. Ne korkunç. Düşünün 3 yıl her gün omuza tekme yeme cezası aldınız. Ağrı konusu manas destanı gibi uzar gider. Son sözü biraz cafcaflı bir cümleyle bitireyim. Adam gibi çalış, insan gibi dinlen , sefil bir yarışa kendini kaptırma, spor yap, abur cuburdan uzak dur... veyahut ta genetik yapımıza uygun bir çevre içinde yaşayacağız, çalışacağız ve dinleneceğiz. Hepimize, ağrısız bir yaşam için sevgisiz kalmamayı diliyorum. Sevgilerimle...

27.12.2022